PSİKOLOJİ’DE ÖNCÜ ERKEK VE KADINLAR

PSİKOLOJİ’DE ÖNCÜ ERKEK VE KADINLAR

Tarihinin başlarında psikolojinin erkekler tarafından araştırılıp uygulandığı büyük ihtimalle sizi şaşırtmaz. Sayıları o zamanlar az olsa da kadınlar psikoloji bilim dalına büyük katkıda bulunmuşlardır. Şimdi farklı psikolojik araştırmalara odaklanmış öncü kadını inceleyelim.

Mary Whiton Calkins (1863–1930), William James ile Harvard Üniversitesi’nde çalışmıştır. Ancak kadın olduğu için sadece “ziyaretçi” yüksek lisans öğrencisi unvanı altında çalışmalara katılabilmiştir. Doktorasını bitirebilmek için gereken tüm dersleri harika notlarla tamamlamış olsa da Harvard yönetimi bir kadına doktora unvanı vermeyi reddetmiştir. Bu tür bir baskıya rağmen Calkins Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ilk psikoloji laboratuvarlarından birini kurmuş ve hafıza konusunda önemli teknikler keşfetmiştir. 1905 yılında, Amerikan Psikologlar Derneği'nin ilk kadın başkanı olmuştur.

Christine Ladd-Franklin (1847-1930), John Hopkins Üniversitesi'nde psikoloji doktorasını 1880'li yılların ortasında tamamlamış, ancak 40 yıl sonra kadınlara doktora derecesi vermenin uygun olduğuna karar verilerek kendisine doktor unvanı verilmiştir. Renkleri görme ile ilgili çok itibar gören bir evrimsel kuram geliştirmiştir.

Karen Horney (1885-1952), Kişiliğin arkasındaki sosyal ve kültürel özelliklere odaklanmıştır.

Anna Freud (1895-1982), Sigmund Freud'un kızı olan Anna Freud, anormal davranış tedavisinde önemli katkılar yapmıştır.

Mamie Phipps Clark (1917-1983), Çocuğun ten renginin büyürken ırksal farklılıkları algılamasını nasıl etkilediğine yönelik öncü çalışmalar yapmıştır.

Margaret Floy Washburn (1871–1939), 1894 yılında Cornell Üniversitesi’nden mezun olarak psikoloji dalında doktora yapan ilk kadın unvanını almıştır. Sonrasında 1908 yılında basılan “The Animal Mind” adlı kitabını tamamlamıştır. Bu kitap, hayvan türlerinde algı, öğrenme ve hafıza hakkında önemli bilgiler içermektedir. Washburn, 1921 yılında Amerikan Psikologlar Derneği'nin ikinci kadın başkanı olmuştur. Hayvan davranışları ile ilgili çalışmaları vardır.

Helen Thompson Wooley (1874–1947), cinsiyetler arası ilk araştırmaları yapan araştırmacılardandır Doktorasını 25 erkek ile 25 kadının zekalarını ve duygusal tepkilerini karşılaştırarak tamamlamıştır. Kendisi, araştırmanın sonunda cinsiyetler arası farklılıkların doğal yeteneklerden değil, kadın ve erkeklerin sosyal deneyimlerinin farklılıklarından kaynaklandığını fark etmiştir. Ayrıca Wooley, “alçak önyargı, ayrımcılığı mantıklı hale getirmeye çalışan mantık” konseptlerini barındıran, kadın erkek arasındaki araştırma konusundaki fırsat eşitsizliği konusunda bir kritik ortaya koymuştur.

Leta Stetter Hollingworth (1886–1939), Çocuk gelişimi ve kadınlarla ilgili konulara odaklanan ilk psikologlardandır. Kadınların adet dönemindeyken yeteneklerinin düştüğüne dair 1900'lerin başında popüler olan görüşü çürütecek veriler toplamıştır. Wooley’ den esinlenerek araştırmalarına cinsiyet farklılıklarını odak olarak seçmiştir. Hollingworth özellikle kadınların erkeklere oranla yaratıcılık ve zekâ konusunda daha alt seviyede olduğu düşüncesine şiddetle karşı çıkmıştır. Hollingworth aynı zamanda zihinsel özürlü ve üstün zekâlı çocukları incelemiştir ve New York şehrindeki üstün zekâlı çocuklar için özel bir müfredat hazırlamıştır.

Kadınların öncü olduğu günlerden itibaren, psikoloji alanı daha da çeşitli bir hale geldi. Hatta son yıllarda psikoloji alanında doktora yapan kadınların sayısı erkeklerden daha fazla oldu.

Psikoloji biliminin geliştiği yıllarda, pek çok farklı bilimde olduğu gibi, kadınlara yönelik önyargılar kadın bilim insanlarının alana katılımını engellemiştir. Bu durum, psikoloji bilimindeki çeşitli yaklaşımların ünlü temsilcilerinin hep erkekler olmasına yol açmıştır. Ancak karşılaştıkları engellere rağmen psikolojiye öneli katkılar yapan bilim kadınlar vardır. Şimdi de Psikoloji bilimine katkılar yapan erkek bilim insanlarını inceleyelim. Elbette ilk yazıda belirttiğim gibi felsefe temelli bir bilim dalı olan Psikoloji, filozofların beyin ve hal incelemeleriyle oluşmaya başlamıştır. Filozoflarında eski zamanlarda genellikle erkek olduğunu düşünürsek, psikolojiye yön veren erkeklerin sayısı daha fazladır. Ben daha fazla günümüz Psikolojisinin şekillenmesine etki eden erkek bilim insanlarını inceleyeceğim.

Bilimsel devrim sürecinde pozitif bilimler dünyayı açıklamada öne geçmiş ve böylece temel bilimler önem kazanmıştır. Gözlem ve deneye önem verilmesiyle insan davranışının da deneysel gözlemler ile açıklanmasının gerekliliğine inanılmış, insanın bireysel ve diğer insanlara yönelik davranışlarını açıklamada da yeni yöntemlerden yararlanılmak istenmiştir.

Psikolojinin bir bilim olarak ortaya çıkışını birçok araştırmacı 1879 yılında Alman Wilhelm Wundt tarafından açılan ilk psikoloji laboratuvarına tarihlendirmektedir. Wundt’un laboratuvarı kısa sürede çok sayıda doktora öğrencisinin ilgisini çekmiş ve hem Avrupa’dan hem de Amerika’dan pek çok kişinin burada eğitim almasına zemin hazırlamıştır. Kısa sürede sayıları çoğalan psikoloji doktorları daha sonra kendi ülkelerine dönerek orada benzer laboratuvarlar kurma çabasına girişmişlerdir.

Psikolojinin bilimsel oluşumunun kökleri Avrupa’da olsa da, kısa bir süre sonra Amerika’ya göç etmiştir. Aslında İngiliz olan Titchener, Almanya’da Wundt’un yanında doktora eğitimi aldıktan Amerika’da laboratuvar kurarak Wundt’un çalışmalarını sürdürmüş ve eserlerinin çevirilerini yapmaya başlamıştır. Ancak Titchener’in geliştirdiği yapısalcılık ekolü Amerika için fazla kuramsal kalmıştır. Almanya’da üniversiteler devlet tarafından desteklendiği için finansal sıkıntı yaşanmazken, Amerika’da bu kuramsal çalışmalara parasal destek bulmak sorun olmuştur. Darwinci bakış açısının hakim olduğu Amerika’da bu yeni bilim dalı başka açılımlara neden olmuş, işlevsel bir yaklaşımla bir çok alana yayılmaya başlayarak belli bir işlerlik ve güç kazanmıştır. Bunun sonucunda psikolojinin değişik uygulamalı alt alanları (örn. Klinik psikoloji, adli psikoloji, eğitim psikolojisi, endüstri ve örgüt psikolojisi gibi) doğmuştur.

1920lere gelindiğinde Watson’un bir makale ile ilan ettiği üzere Psikoloji, artık soyut kavramlar olan ruh, zihin, bilinç gibi kavramlarla ilgilenmeyi bırakarak, gözlenebilir, ölçümlenebilir, laboratuvarda sayısal verilere dökülerek araştırılabilir davranışlar ve uyaranlar ile ilgilenmeye başlamıştır.

Pavlov’un “Klasik Koşullanma” fikri nedeniyle bundan sonra farklı deneylerde uyaran-davranış ilişkisi araştırılmaya başlanmıştır. Belli uyarana belli bir biçimde tepkide bulunmak, sadece insana özgü olmadığından, psikoloji diğer bazı canlılar üzerinde de davranışlarını gözlemlemek amacıyla çalışmalar yapmaya başlamıştır. Hayvanların davranışları üzerinden incelenmesinde bir sakınca görülmemiştir. Çünkü artık önemli olan hangi miktardaki hangi uyarana, ne şekilde tepki verildiğidir. İlk dönemdeki bu katı yaklaşımından uzaklaşmış olan davranışçılığın psikoloji üzerinde etkileri günümüzde de halen gözlenmektedir. Davranışçılık önceleri psikolojinin temel bilim olma yolundaki sorunlarını çözüyormuş gibi görünmekle birlikte, davranışla ilgili çalışmalar ilerledikçe, bu yaklaşım yetersiz kalmaya başlamıştır. Bu arada II. Dünya Savaşı sırasında Almanya’dan kaçarak Amerika’ya gelen bazı araştırmacıların Amerika’ya tanıştırdıkları, ancak burada hak ettiği ilgiyi göremeyen Gestalt Ekolü’nün de zaman içindeki etkileri sonucu Bilişsel Ekol ortaya çıkmıştır. Bütüncül bakış açısının getirdiği yaklaşımla, daha önce dikkat edilmeyen, gözlenemediği için deneylerde dışarıda bırakılan zihinsel süreçler üzerinde durulmaya, bu şekilde davranışçılığın açıklayamadığı bazı noktalara çözüm aranmaya başlanmıştır. Bütün bu süreçte, bilimselliğin peşinde koşarak yönteme önem veren psikoloji disiplininde yöntemin kendisi de yavaş yavaş tartışılmaya açılmış, bazı araştırmacılar sosyal bilimlerdeki yöntemlerin fen bilimlerindeki ile aynı anlayışla gerçekleştirilmesine şüpheyle bakmaya başlamıştır.  Psikolojinin kendisini bir bilim olarak ortaya koyma iddiasının temelinin bilimsel yöntemi kullanması olduğu kabul edilir.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bilincin İşlevleri

Zihin, Bilinç ve Değişen Durumlar

MEDİTASYON VE ZİHİN KARIŞTIRICI İLAÇLAR (PSİKOAKTİF İLAÇLAR)